6 Ağustos 2008 Çarşamba

Tümevarım ve Yinelenme Sorunu

Giriş

Tümevarımsal çıkarım tümdengelimsel çıkarımların tersine bilgimizi artıran bir çıkarım yöntemidir. Ancak tümevarımın bu işlevi aynı zamanda onun en önemli güçlüğüne de işaret eder. Bu güçlük tümevarımın temellendirilmesinde yaşanılan güçlüktür. Ancak bu güçlük tümevarımdan vazgeçmemize neden olmamalıdır. Çünkü tümevarım günlük yaşamımızı sürdürmemizde belirleyici öneme sahiptir. Riechenbach tümevarımın günlük yaşam pratiği açısından önemini şu şekilde tanımlıyor:

Her eylemde ereğimizin gerçekleştirilmesine yönelik çeşitli araçlar bulunur; seçim yapmamız gerekir ve tümevarım ilkesine uygun olarak karar veririz. İstenen sonucu kesinlikle meydana getirecek hiçbir araç bulunmasa da biz işi şansa bırakmayız ve tümevarım ilkesinin gösterdiği araçları tercih ederiz.[1]

Tümevarımdan vazgeçemiyorsak onu temellendirmeye çalışmak zorundayız. Tümevarımın temellendirilmesinde karşımıza çıkan en önemli kavramlardan biri yinelenme kavramıdır. Yinelenme; iki olay arasında ki ardışıklık ve birliktelik ilişkisinin birden çok kere saptanması olarak tanımlanabilir. Yinelenme sorunu tümevarım sorunuyla doğrudan ilişkilidir. Tümevarımın olası olduğunu göstermek için yinelenmenin rolünün ve bilgi açısından değerinin açığa çıkarılması gerekmektedir. Ben burada yinelenmenin rolünü Vehbi Hacıkadiroğlu’nun Epistemoloji’de Yinelenme Sorunu adlı makalesinden hareketle açığa çıkarmaya çalışacağım. Vehbi Hacıkadiroğlu (Buradan sonra ‘yazar’) makalesinde önce yinelenme sorununu tümevarımcı görüşle tartışma halinde ortaya koyar. Daha sonra “ruhbilimsel dönem” ve “nesnel bilgi dönemi” ayrımı yaparak yinelenmenin bu iki dönemdeki rolünü ortaya koymaya çalışır. Ben Yazar’ın yinelenmeye dayanarak yaptığı tümevarımcı görüş eleştirisinin ve “ruhbilimsel dönem”, “nesnel bilgi dönemi” ayrımının geçersizliğini göstermeye çalışacağım.

Yinelenme Sorunu

Tümevarım açısından yinelenmenin iki işlevi olduğu söylenebilir. Birincisi yinelenmenin nedensellik bağlantısının olasılığını göstermesi, ikincisi ise bu bağlantının olduğuna dair ruhbilimsel inancımızı pekiştirmesi. Yazar yinelenmenin nedensel bağlantı olasılığını göstermesi açısından yarattığı sorunu bir örnekle açıklıyor:

İki kişinin sokakta birbiriyle karşılaştıklarını (A olayı) ve selamlaştıklarını (B olayı) kabul edelim…. Bir Al olayının (iki kişinin karşılaşması) daha önce geçmiş olan bir A olayının (yine iki kişinin karşılaşması) yinelenmesi olup olmadığını, yani A olayı sonunda ortaya çıkan selamlaşma olayının Al olayı sonunda da ortaya çıkıp çıkmayacağını, bilebilmemiz için Al olayının kişilerinin de birbiriyle selamlaşacak türden bir ilişki içinde olup olmadıklarını bilmemiz gerekiyor. Oysa yinelenmeden öğrenmeyi beklediğimiz şey de buydu. Görülüyor ki mantıksal bir uslamlamadan bekleyebileceğimiz kesin sonuçtan vazgeçip yalnızca ruhbilimsel bir inançla yetinmeyi kabul etsek bile, yinelenme yoluyla bir nesnel bilgi elde etmemize olanak yoktur, çünkü varılan sonuç bir kısır döngüdür: yinelenen şeyin ne olduğunu bilebilmek için yinelenmeyi gözlemlemiş olmak, yinelenmeyi gözlemleyebilmek için de yinelenecek şeyin ne olduğunu bilmek gerekiyor.[2]

Bu örnekle açıklanan kısır döngü yinelenmenin kuruluşuna dair bir yanlıştan kaynaklanmaktadır. Bu örneğin başka bir biçimde kurulması bize yeni bir bilgi edinme olanağı sağlayacaktır. İki kişinin karşılaşması (A olayı) ve selamlaşmaları (B olayı) durumunda bizim yinelenecek bir karşılaşma ve selamlaşma durumuna dair yeni bir bilgi edinebilmemiz için yinelenen olaydan önce yinelenen şeyin ne olduğunu tanımlamamız gerekir. Yinelenen şey herhangi iki insanın karşılaşması değildir. Yinelenen aralarında selamlaşmayı ortaya çıkaracak bir ilişki bulunan iki kişinin selamlaşmasıdır. A olayında ki iki kişinin birbirini tanıyan iki kişi olduğunu kabul edersek ve yinelenen her birbirini tanıyan iki kişinin karşılaşması olayında selamlaşmanın ortaya çıktığını deneylersek, buradan birbirini tanıyan iki kişinin karşılaşmaları durumunda selamlaştıkları genellemesine ulaşırız. Demek ki bu örnekte yinelenme eksik örneklenmiştir.

Yazar yinelenmenin ruhbilimsel inancımızı kesin bilgi doğrultusunda pekiştirme işlevinin olmadığını da iddia ediyor. Doğrulayıcı örneklerin sayısının artmasının çürütücü örneklerle karşılaşma olasılığını azaltmadığı iddia edilebilir. Yazar, Popper’ın da bilimsel kuramlar açısından önemli olanın doğrulayıcı örnekleri bulmak değil çürütücü örnekler bulmaya çalışmak olduğunu dile getirdiğini belirtiyor.[3] Yinelenmenin ruhbilimsel inancı pekiştirmek yerine azalttığını şu örneklerle açıklıyor:

Evimizin önünden her gün aynı saatte geçen bir adamın, bu geçişlerinin sayısı yükseldikçe, bu durumun sonsuza dek süreceği olasılığının arttığını düşünmeyiz, tersine, herhangi bir nedenle (adres değişikliği, ölüm v.b.) değişiklik olasılığının gittikçe yaklaştığını düşünürüz. Güneşin milyarlarca yıldır doğup batmakta oluşu konusunda da, bu doğup batmaların sayısı yükseldikçe geri kalan sürenin kendi ölçüsünde kısaldığını biliriz.[4]

Burada ruhbilimsel inancı pekiştirmemesinden çok yinelenmenin dar bir algılanması ile karşı karşıyayız. Örnekte verilen olaylarda, yinelenen olayların kendilerinin dışında ve kendi yinelenişlerini etkileyen başka yinelenen olayların varlığı gözden kaçırılıyor. Bizde evimizin önünden belli bir süre boyunca her gün aynı saatte geçen bir adamın yeni bir günde evimizin önünden geçmeyebileceğine dair inancın oluşmasına neden olan nedir? Değişiklik olacağına dair bir beklentiye neden kapılırız? Çünkü daha önce yinelenen olaylardan ruhbilimsel bir inanca kapılmışızdır. Bir insan belli bir düzenlilikle aynı yerden belli bir süre geçtikten sonra bu davranışta herhangi bir nedene bağlı olarak (adres değişikliği, ölüm v.b.) değişiklik meydana gelir. Bizde bu inancı ortaya çıkaran yinelenmedir. Daha önce belli düzenlilikle belli yerden geçen insanlar belli bir süre sonra geçmez olmuştur. Biz yinelenen bu olaylardan dolayı belli bir süre evimizin önünden geçen adamın artık evimizin önünden geçmesi olasılığının azaldığını biliriz. Bir nedensel ilişki başka nedensel ilişkilerle nedensel bir ilişki içinde olabilir. Biz bu ilişkileri yinelenmeler nedeniyle biliriz. Aynı şekilde güneşin her gün doğup batmakta oluşundan, her doğup batışından sonra tekrar doğmama olasılığının yükselmesi inancı da yıldızların belli süre doğup battıktan sonra yok olduklarına dair yinelenmelerle elde ettiğimiz bilgimiz sonucu kapıldığımız bir inançtır.(Tabi burada yıldızların hareketini gözlemleme araçlarına sahip olduğumuzu varsayıyoruz.) Burada da söz konusu olan yinelenmeyle elde edilmiş bir bağlantıya dayanarak yinelenen başka bir olayın yineleme olasılığının azaldığı inancıdır. Bu durum yinelenmenin bilgi sahibi olmamızı sağlayan özelliklerini ortadan kaldırmaz.

Yazar bütün bu eleştirilere karşın yinelenmenin epistemoloji alanında bir işlevi olabileceğini de kabul eder. Yazara göre yinelenmenin epistemoloji açısından anlamını ortaya koyabilmek için öncelikle insanın bilgiyle ilişkisini iki döneme ayırmak gerekmektedir. Bu dönemler; “ruhbilimsel dönem” ve nesnel düşünce dönemi”dir. Ruhbilimsel dönemde yinelenmenin bilgi edinmede etkili olduğunu dahası bu dönemde bilgi edinmenin yinelenmeye dayandığını belirler. Ruhbilimsel dönem yazar tarafından şu şekilde belirlenir:

Belli bir aşamaya, en azından çocuğun, çevresine anlamlı sorular sorup kendisine sorulan sorulara da anlamlı yanıtlar vermeye başladığı aşamaya dek geçen döneme epistemoloji açısından ruhbilimsel öğrenme dönemi diyebiliriz[5]

Buna göre; insan gelişmesinin iki ayrı aşaması için geçerli bilgi edinme yolları birbirine karıştırılmamalıdır. Birisi için geçerli olan yolun, diğeri içinde geçerli olduğu iddia edilmemeli. Yada bir aşamada geçerli olmayan yolun diğer aşamada da geçersiz olacağı savunulmamalıdır. Yani yinelenme ruhbilimsel dönemde geçerli bir bilgi edinme yolu iken nesnel düşünce döneminde değildir. İnsanın bu iki dönemde yinelenmeyle elde ettiği bilgilerin niteliği birbirinden farklı olacaktır. Ruhbilimsel dönemde yinelenmeye verilen tepkiler daha çok biyolojik ve fizyolojik tepkiler olacaktır. Bu durumda bu iki dönemde elde edilen bilgiler arasında bir ayrım yapmak ihtiyacı ortaya çıkacaktır. Yazar yinelenmenin ruhbilimsel dönemde geçerliliğini göstermek için bu iki dönemde elde edilen bilgiler arasında bir ayrım yapıyor:

Buna göre, örneğin bir biberon görüntüsünün bebeğe mama beklentisi verdiğini kabul edelim. Şimdi bebeğin bu beklentisini, günlük yaşamda bir düdük sesi duyup bundan, eski bilgilerine dayanarak, yöredeki bir fabrika işçilerinin fabrikadan çıkmak üzere oldukları sonucunu çıkaran bir kimsenin beklentisiyle karşılaştıralım. Her iki durumda da bir ortak yan bulunduğu, yani bir olaya dayanarak başka bir olayın beklentisinin söz konusu olduğu açıktır. Buna karşı, iki beklentinin oldukça değişik türden oldukları da açıktır. Çocuğun bekleme durumu doğal bir durumdur. Bütün doğal durumlar gibi, bu da ne doğru ne de yanlış olabilir. Çocuğun bu beklentiyi kullanıp kullanmaması da söz konusu değildir, beklenti doğrudan doğruya yaşamının bir parçası olarak ortaya çıkmıştır. Oysa adamın beklentisi doğal bir durum değil, doğal bir durumun bir ürünü bile olsa, artık yalnızca bir tasarım'dır. Doğru ya da yanlış olabilir. Adam bu bilgiyi kullanarak onu yaşamının, bir bölümü yapabileceği gibi kullanmadan da bırakabilir. Biz genellikle «bilgi» teriminden bu ikincisini anlarız. Fakat bir yandan da hem îki durum arasındaki benzer yanlar, hem de birincisinin, ileride ikincisinin temelini oluşturacağı olgusunu göz önünde tutarak, birincisine ruhbilimsel (ya da fizyolojik) bilgi, ikincisine de nesnel (ya da mantıksal) bilgi diyoruz.[6]

Yinelenme bilgi edinme açısından bu iki dönem için aynı şeyi ifade etmez mi? Bu ayrım ilk bakışta oldukça makul görünmektedir. Ancak yine de yinelenmenin nesnel dönemde de bilgi edinme süreci açısından oynadığı rolün ruhbilimsel dönemdekine benzer bir rol olduğunu söyleyebiliriz. Ruhbilimsel dönemde doğal bir durum olan yinelenme sonucu bilgi nasıl oluyor da nesnel bilgi döneminde bir tasarım oluyor? Fabrika düdüğünü duyan kişinin yakınlardaki bir fabrikadan işçilerin çıkmak üzere olduklarına dair beklentisi biberon gören bebeğin mama beklentisinden yalnızca bir derece farkıyla ayrılır. Bilgi edinmenin esası yönünden bir ayrım yoktur. Çünkü fabrika düdüğünü duyan kişinin beklentisi birçok farklı ardışık olayın yinelenmesiyle oluşmuştur. Önceki yaşantılara dayalı olması bu beklentiyi yinelenmeden bağımsızlaştırmaz. Yalnızca birçok yinelenmenin bileşkesi olan bir beklenti durumuna getirir. Doğal olanın doğru veya yanlış olamayacağı iddiası da geçersizdir. Çünkü bu beklenti biberon boş ise yanlış bir beklenti olacaktır. Bebek boş biberonun verilmesi durumunu defalarca yaşaması durumunda bu yinelenmelere dayanarak dolu biberona vereceği tepki ile boş biberona vereceği tepkiyi farklılaştıracaktır. Dolayısı ile bebeğin beklentisinin yanlış olabilirliği ile kişinin beklentisinin yanlış olabilirlik açısından farklı olduğunu iddia etmek geçerli bir çıkarım değildir. Yinelenmelerin yaşantıların çeşitlenmesi sonucu karmaşıklaşması söz konusudur. Ancak buradan yola çıkarak yinelenmenin bilgi edinmede oynadığı rol açısından ayrımlara varmak abartılı görünmektedir.

Yinelenmenin nesnel bilgi döneminde de bilgi edinmenin temelinde yer aldığını ve tümevarımsal bilgiyi olanaklı kıldığını gösterebiliriz. Burada ruhbilimsel dönem ile nesnel bilgi dönemindeki ayırım bilginin doğru yada yanlış olabilirliği ya da kullanılıp kullanılmaması üzerinden yapılmamalıdır. Bu ayırımı yapabilmemiz için öncelikle yinelenmenin bir ayırıma tabi tutulması gerekmektedir. Ruhbilimsel dönemde yinelenme basit yinelenmedir. Nesnel bilgi döneminde ise hem basit yinelenme hem de karmaşık yinelenme. Basit yinelenme önceki yaşantılardan kopuk olarak tikel bir olayın başka bir tikel olayla ardışıklık ilişkisinin birden çok kez ortaya çıkmasıdır. Karmaşık yinelenme ise tikel bir olayın başka tikel olaylarla bağlantısı içerisinde bir başka tikel olayla ardışıklık ilişkisinin birden çok kez ortaya çıkmasıdır. Burada tikel bir olayın başka tikel olaylarla bağlantısı içerisinde yinelenmesi durumunu ortaya çıkaran bellektir. Belleği belirli tikel olayların ardışıklık ilişkisinin o anda ortaya çıkmasalar bile saklı tutulması anlamında kullanıyorum. Yukarıdaki örneklerde olduğu gibi bebeğin biberonu görünce mama beklentisine girmesi basit yinelenmedir. Çünkü bebeğin mamanın biberonla kendisine verilmesi sürecine kadar olan yinelenmelerle ilişkili bir belleği oluşmamıştır. Yani biberonun mamanın konulabileceği bir kap olduğu ile ilgili bir ardışıklık ilişkisi yada annenin mama hazırlamasıyla ilgili davranışları arasındaki bir ardışıklık ilişkisi olmaksızın biberon ile mama verilmesi arasında bir ilişki kurmaktadır. Bebek yalnızca biberonla mama arasındaki ilişkiye tepki vermektedir. Ancak nesnel düşünme dönemindeki kişinin fabrika düdüğüne verdiği yakınlardaki bir fabrikadan işçilerin çıkacağı beklentisi önceki yaşantılardan oluşmuş ve bellekte tutulan yinelenmelerle oluşmuş, yani karmaşık bir yinelenme sonucu ortaya çıkmış bir tepkidir. Bu kişi önceki yaşantılarında zilin fabrikalarda iş çıkışı ile ilgili bir sembol olarak kullanılmasına dair yinelenmeleri belleğinde tutmaktadır. Çalışma, fabrika, işçi, mesai saatleri vb. ile ilgili birçok ardışık ilişki ve yinelenmelerin toplam bir etkisi ile fabrika zilinin çalması sonucu işçilerin fabrikadan çıkışı beklentisine kapılmaktadır. Bu durum bize karmaşık yinelenmenin yeni bilgi edinilmesine olanak tanımasının olası olduğunu göstermektedir. Yinelenme bellekte tutulan yinelenmelerle yeni deneyimlenen yinelenmeler arasında bağlantılar kurulması yoluyla yeni bilgiler edinilmesini sağlanmış olur.

Sonuç

Yinelenme tümevarımsal çıkarımların geçerliliğini göstermektedir. Her ne kadar yinelenme öndeyilerimizin mantıksal olarak doğruluğu için yeterli koşulu sağlamasalar zorunlu koşuldurlar. Yinelenmenin bilgi edinmemizi sağlamak açısından rolünün reddedilmesi geçerli değildir. Bu rolün anlaşılabilmesi için yinelenmenin karmaşık yapısının dikkate alınması gerekmektedir. Yinelenmenin bilgi edinme açısından oynadığı rol ruhbilimsel dönem ile nesnel bilgi dönemi açısından esası yönünden değişmemektedir. Yinelenmenin oynadığı rol değişmemekle birlikte niteliği değişmekte ve karmaşık yinelenme halini almaktadır. Karmaşık yinelenmeyi ortaya çıkaran ise bellektir. Yinelenme ruhbilimsel dönemde de nesnel bilgi döneminde de bilgimizin artmasını sağlayan bir işlev görmektedir.

Notlar



[1]Hans Reıchenbach, ‘Olasılık Ve Tümevarım’, Çev: Hasan Aydın, http://www.universite-toplum.org/text.php3?id=319 güncellik: 27-12-2007.

[2] Vehbi Hacıkadiroğlu, ‘Epistemolojide Yinelenme Sorunu’, YazkoFelsefe Yazıları, 6 s:124.

[3] Hacıkadiroğlu, ‘Epistemolojide Yinelenme Sorunu’, s:124.

[4] Vehbi Hacıkadiroğlu, Bilginin Doğası ve Kaynakları Üzerine, (İstanbul: May Yayınları, 1981), s:44.

[5] Hacıkadiroğlu, ‘Epistemolojide Yinelenme Sorunu’, s:125.

[6] Agy, s:127.

Kaynakça

1- Hacıkadiroğlu, Vehbi: 1983, ‘Epistemolojide Yinelenme Sorunu’, Yazko Felsefe Yazıları, Sayı: 6 ss:122-130.

2- Hacıkadiroğlu, Vehbi: 1981, Bilginin Doğası ve Kaynakları Üzerine, İstanbul: May Yayınları.

3- Reichenbach, Hans. ‘Olasılık ve Tümevarım’, Çev: Hasan Aydın, http://www.universite-toplum.org/text.php3?id=319 güncellik: 27-12-2007.

Hiç yorum yok: