6 Ağustos 2008 Çarşamba

Kant' ta Analitik Sentetik Ayrımı


Giriş

Analitik/sentetik ayrımı konu olduğunda başvurulacak temel kaynak Kant olmaktadır. Bu konuda ki geniş kapsamlı ilk çalışma onun tarafından yapılmıştır denilebilir. Dolayısı ile bu çalışmada analitik/sentetik ayrımı Kant’ın Arı Usun Eleştirisi adlı yapıtı üzerinden genel hatlarıyla ortaya konmaya çalışılacaktır.

Analitik sentetik ayrımının en belirgin özelliği deneyden bağımsız veya deneye bağımlı olmadır. Bunun yanı sıra analitik yargılar daima doğru olan yargılarken sentetik yargılar doğru yada yanlış olabilen yargılardır. Analitik yargılar içeriği boş yargılar olmaları dolayısıyla bilgimizi genişletmezken sentetik yargılar bilgimizi genişleten yargılardır.

Kant analitik sentetik ayrımını şu şekilde yapıyor:

İçinde bir öznenin yüklem ile ilişkisinin düşünüldüğü tüm yargılarda (yalnızca olumlu yargıları irdeliyorum, çünkü daha sonra olumsuz olanlara uygulanması kolay olacaktır), bu ilişki iki türde olanaklıdır. Ya B yüklemi A ya bu A kavramında (gizli olarak) kapsanan bir şey olarak aittir; ya da B bütünüyle A kavramının dışında yatar, gerçi hiç kuşkusuz onunla bağlantı içinde duruyor olsa da. İlk durumda yargıyı çözümsel, ikincisinde bireşimli olarak adlandırıyorum.[1]

Kant bu tanımlama da yargıları genel olarak analitik ve sentetik yargılar olarak ayırır. Ancak analitik ve sentetik yargılar da kendi aralarında ikiye ayrılabilirler. Analitik a priori, analitik a posteriori, sentetik a priori ve sentetik a posteriori. Kant analitik a posteriori yargılarla ilgilenmez çünkü bu yargılar bilginin kaynağının deneyde olmasıyla analitik olması bakımından çelişkilidirler. Diğer yargı tiplerinden sentetik a priori, ayrı bir öneme sahiptir. Çünkü bu yargılar hem genel ve zorunluluk bildirirken aynı zamanda deney yargısıdırlar.

Analitik sentetik ayrımını ortaya koyabilmek için öncelikle analitik yargılardan kant’ın ne anladığını ortaya koymak gerekmektedir.

Analitik Yargılar

Analitik önermeleri belirlerken Kant tarafından kullanılan ilk ölçüt içermedir. Yukarıdaki alıntıdan görüleceği üzere analitik bir yargıda yüklemin kavramı öznenin kavramında içerilir. Ancak bu gizli bir içermedir. Bundan dolayı yüklemin kavramını elde etmenin yolu öznenin kavramını çözümlemeden geçer. Çözümleme bir yargının analitik olup olmadığının bir ölçütü olur. Örneğin “Her çemberin merkezi vardır” önermesi, analitik bir önermedir. Çünkü merkez kavramı, çember kavramı tarafından içerilir. Çemberin tanımı “Bir merkeze eşit uzaklıkta olan noktalar kümesi” dir. Yani merkez kavramı, çemberin tanımında zaten vardır. Dolayısıyla, “her çemberin bir merkezi vardır” dediğimizde aslında yeni bir bilgi vermiş olmuyoruz. Sadece öznede içerilen gizli bilgiyi açığa çıkarmış oluyoruz.

Kant analitik yargıları tanımlarken “düşünme” kavramını da kullanır. Yukarıda ki örnekte “her çemberin merkezi vardır” yargısı bildirilirken açıkça söylenmese bile merkezin varlığı çember kavramında düşünülmüştür. Düşünülme kavramının olumlu anlamda analitik yargıları örneklerken olumsuz anlamıyla sentetik yargıları da işaret ettiğini söyleyebiliriz. Çünkü sentetik yargılarda, yargıya eklenen yüklem hiçbir şekilde öznenin kavramında düşünülmemiştir. Yani yüklem, hiçbir biçimde öznenin ayrıştırılmasıyla elde edilemez.[2] Analitik yargıların belirlenmesinin bir diğer ölçütü çelişmezlik ilkesidir. Buna göre bir analitik yargının olumsuzu aklı çelişkiye düşürür. Eğer bir yargı analitik ise doğruluğu çelişki ilkesine göre bilinebilir.[3] Çelişki ilkesi bir şey hem kendisi hem de kendisi olmayan olamayacağını bildirir. Başka bir deyişle bir şeyin hem kendisi hem de değillemesi doğru olamaz. Analitik önermeler öznenin kavramının yüklemin kavramını kapsadığı önermeler olarak da tanımlanabilirler. Bu durumda değillemesi alındığında önerme öznesi yüklemi kapsayan bir önerme olmaz. Bu durumda çelişmezlik ilkesi gereği önermelerden ancak biri doğru olabilir. Bu da gösterir ki analitik önermeler zorunlulukla doğru önermelerdir.

Sentetik yargılarda ise yargı ile yargının değillemesi arasında zorunlu bir çelişki ilişkisi görülmez. Bu iki önerme biçimsel olarak birbirinin karşıtı önermeler olsalar da öznenin yüklemi kapsama ilişkisi taşımadıkları için ikisi de doğru ya da yanlış değeri alabilirler. Kant’ a göre, çelişki ilkesi bütün analitik bilginin evrensel ve bütünüyle yeterli ilkesi olarak tanınmalıdır.[4]

Böylece analitik yargılara ilişkin olarak, onun özne yüklem ilişkisi altında içerilme ve düşünülme kavramlarıyla ifade edildiğini ve çelişki ilkesine göre daima doğru olduğunu söyleyebiliriz.

Analitik yargıların bir özelliği bilgimizi genişletmemeleridir. Analitik yargıların kavramları deneysel olsa bile yargının kendisi a prioridir. Yani öznenin kavramında yüklemin kavramını bulabildiğimiz için deneye gerek duymayız. Çünkü bu yargı çerçevesinde kavramın dışına çıkmak gerekmemektedir. Kavramın dışına çıkmama ise deneyi gereksizleştirmektedir. Bu durumda yargı bize yeni bir bilgi vermemektedir. Yalnızca kavramı anlaşılır hale getirmektedir. Kant bunu şöyle ifade eder:

Çözümsel yargılar yoluyla bilgimiz hiçbir biçimde genişlemez, tersine daha şimdiden taşımakta olduğum kavram ayrıştırılır ve benim kendim için anlaşılır kılınır.[5]

Analitik bir önermede öznenin yüklemi içerdiği açıksa bu tip önermeler totolojik önermelerdir. ‘İnsan insandır’ önermesi böyle bir önermedir. Totolojik önermeler boş ya da sonuçları boş önermelerdir. Ancak totolojik olmayan analitik önermelerde öznenin kavramında örtük olarak içerilen yüklemin çözümlemeyle açık hale gelmesini sağlarlar.

Sentetik Yargılar

Sentetik yargılar bilgimizi genişleten yargılardır. Yani analitik yargıların aksine yükleminin kavramı öznenin kavramında içerilmeyen yargılardır. Kant analitik ve sentetik yargıların özelliklerini şu şekilde ortaya koyar:

Çözümsel yargıda verili kavramda kalır ve ondan bir şeyler oluşturmaya çalışırım. Eğer olumlu olacaksa, o zaman bu kavrama yalnızca onda daha şimdiden düşünülmüş olanı yüklerim; eğer olumsuz olacaksa, kavramdan yalnızca karşıtını çıkarırım. Ama bireşimli yargılarda verili kavramın ötesine geçmem ve onda düşünülenden bütünüyle başka bir şeyi onunla ilişki içinde görebilmem gerekir. Bu ilişki buna göre hiçbir zaman bir özdeşlik ilişkisi değildir, ne de çelişki ilişkisidir; ve onda yargının gerçekliği gibi yanlışlığı da yargının kendisinden saptanamaz.

Öyleyse verili bir kavramı bir başkası ile bireşimli olarak karşılaştırabilmek için o kavramın ötesine geçmenin zorunlu verildiğinde, iki kavramın bireşiminin ortaya çıkması için üçüncü bir şey zorunlu olacaktır. Ama tüm bireşimli yargıların ortamı olarak bu üçüncü şey nedir?[6]

Burada sözü edilen üçüncü şey deneyimdir. Deneyim özne ve yüklemin kavramlarını birbiriyle ilişkilendirir. Aslında mantıksal özne ve mantıksal yüklem bu deneyimin yüklemleri oluyorlar. Yargıda ifade edilirken bu kavramlardan birine mantıksal özne diğerine mantıksal yüklem rolleri yükleniyor. Sonrasında ise, yüklemin kavramı öznenin kavramının ötesine bu deney aracılığıyla geçiyor. Anlığa verilen ilk ürün kaba deneyim olmaktadır.[7] Deneyin oluşmasında ki ikinci öğe ise anlığın nesneleridir. Anlık, duyunun bu tasarımlarını birleştirerek ya da ayırarak duyusal izlenimlerin ham gereçlerini nesnelerin bilgisi haline geliştirir. Geliştirdiği nesnelerin bu bilgisi deneydir.[8] Deney algıların bir bilinçteki zorunlu sentetik bağlantısına işaret eder. İşte sentetik a posteriori yargılar bir yandan deneyin nesnelerine öte yandan bu algıların bir bilinçteki zorunlu sentetik bağlantısından oluşacaktır.

Bu durumda sentetik a posteriori yargılarda empirik bir içerik zorunlu olarak bulunur. Ve bu empirik içerik yargıda öznenin kavramının yüklemin kavramıyla ilişkili olmasını ve hatta onun ötesine geçmesini sağlayan üçüncü şey dir.

Sentetik a priori yargılarda ise deneyin ampirik verilerine gidilmez. Bu durumda bu tip yargıları olanaklı kılan üçüncü şey nedir.

Kant sentetik a priori yargılarda üçüncü şeyin yargının temelinde bulunan ve sentezi olanaklı kılan şey olduğunu bildirir.[9] Örneğin matematik ve geometri sentetik a priori yargılardan oluşur. Matematik yargıların temelinde saf görüler yani uzam ve zaman bulunur. Matematik bu saf görüden kurulur. Sentetik a priori yargıların kendilerine temel aldıkları saf görüler, sentezi olanaklı kılan üçüncü şeyi oluştururlar. Çünkü saf görüler, empirik içeriğin yani görünüşler ve onlardaki çokluğun olanağını oluştururlar. Kant’ın deyimiyle malzemenin verilebilmesini sağlarlar.[10]

Sonuç

Sonuç olarak analitik yargılar ile sentetik yargılar arasındaki farklar şu şekilde belirlenebilir. Analitik yargılarda yüklemin kavramı öznenin kavramında içerilirken; sentetik yargılarda, öznenin kavramı yüklemin kavramıyla bir içerilme ilişkisinde olmasa da ilintilidir. Sentetik yargılarda yüklemin kavramı öznenin kavramıyla ilintili olmakla kalmaz onun kapsamını artırır. Analitik yargılarda öznenin kavramının çözümlenmesiyle yüklemin kavramına ulaşılabilirken; sentetik yargılarda kavramlardan birinin analiziyle diğerine ulaşılamaz. Sentetik yargılarda kavramları birbirine bağlayan bir sentetik birlik vardır, bu sentetik birlik kendine bir dayanağı temel alır ve bu dayanak sayesinde bilgimiz genişler.

Notlar



[1] Immanuel Kant, Arı Usun Eleştirisi, Çev: Aziz Yardımlı, (İstanbul: İdea, 1993), A6/B10.

[2] Kant, Arı Usun Eleştirisi, A6/B10.

[3] Agy, A151/B190.

[4] Agy, A151/B191.

[5] Agy, A8.

[6] Agy, A155/B194.

[7] Agy, A1.

[8] Agy, B1.

[9] Agy, A154/B11.

[10] Immanuel Kant, Prolegomena, Çev: İoanna Kuçuradi – Yusuf Örnek, (Ankara: Türkiye Felsefe Kurumu, 2002), s. 30.

Kaynakça

1-Kant, I. : 1993. Arı Usun Eleştirisi, Çev: Aziz Yardımlı, İstanbul: İdea.

2-Kant, I. : 2002. Prolegomena, Çev: İoanna Kuçuradi – Yusuf Örnek, Ankara: Türkiye Felsefe Kurumu.

1 yorum:

Unknown dedi ki...

Felsefeyi ve kantı analiz edemeyince yorumda yaplamıyor demekki felsefenin ve ehlinin anlaşılması için değilde genelde anlaşılmaması için bir çaba içindeyiz